Sen Varsın
Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanununu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın
Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir selviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın
Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın
Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın
Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen; seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın
ABDURRAHİM KARAKOÇ.....
NE ZAMAN ANARSAM SENİ
Ne zaman anarsam seni kararım kalmaz 'ım
Senden ayrı gözüm yaşın kimseler silmez 'ım
Sensin ismi baki olan sensin dillerde okunan
Senin aşkına dokunan kendini bilmez 'ım
Sen yarattın cism u canı sen yarattın bu cihanı
Mülk senindir kerem kanı kimsenin olmaz 'ım
Okunur dilde destanın açılır bag u bostanın
Sen baktığın gülistansın gülleri solmaz 'ım
Aşk bahrına dalmayan canını feda kılmayan
Senin cemalin görmeyen meydana gelmez 'ım
Zor olur aşıkın işi durmaz akar gözün yaş
Senden ayrı düşen kişi didarın görmez Alah'ım
Aşık Yunus seni ister lütf eyle cemalin göster
Cemalin gören aşıklar ebedi ölmez 'ım
Yunus Emre
DUA
Bende sıklet , sende letafet....
Allah'ım affet !
Lâtiften af bekler kesafet....
Allah'ım affet !
Etten ve kemikten kıyafet.....
Allah'ım affet !
Şanındır fakire ziyafet...
Allah'ım affet !
Âcize imdadın şerafet....
Allah'ım affet !
Sen mutlatsın ,bense izafet !
Allah'ım affet !
Ey kudret , ey rahmet , ey re'fet !
Allah'ım affet !
Necip Fazıl KISAKÜREK

Kalem Alsam Yazsam Dividim Yetmez
Tükenir Kağıtlar Kelamım Bitmez
Eririm Karşinda Dizlerim Tutmaz
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Öyle Bir içimde Büyük Heybetsin
Nasil Anlatayım Yoktur Benzerin
Çiçekler içinde Açan Meleksin
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Yazamaz Kalemler Yazamaz Divitler
Yazamaz Sultanım, Sultanım Seni….
İsyan Edenleri Hakka çevirin
Bir Bakışta Ona Muhabbet Verin
Güzel Nurun Yıkar Günah Kirleri
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Seni Görmeyenler Bunu Anlamaz
Aşka Düşen Gönül Beni Kınamaz
Cümle Bilgin Gelse Yine Yazamaz
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Yazamaz Kalemler Yazamaz Divitler
Yazamaz Sultanım, Sultanım Seni….
Cennet Görünüyo O An Yüzünden
Lalelere Merhem Tatlı Sözünden
Kurtuluşa Eren Tutan Elimden
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Nice Derman Gizli Ela Gözünde
Derdini Unutur Bakan Yüzüne
Seninle Geleyim Bende Rabbim’e
Yazamaz Kalemler Sultanım Seni
Yazamaz Kalemler Yazamaz Divitler
Yazamaz Sultanım, Sultanım Seni….

Sen yar olmasan dahi yardır sana sevdiğin
***
Her dideden gören o, her yüzden görünen o
Ey göz anı görmesen de görür seni sevdiğin
Sanma ansız bir dem var, her demdir o sana yar
Sen yar olmasan dahi yardır sana sevdiğin
İsteyen seni odur, sen anı istemesen
Dileyen senden ön o, sen anı dilemesen
Bildiren sana odur, sen anı bilmesen
Sen yar olmasan dahi yardır sana sevdiğin
Gafil olsan aşina sanma ki gafil odur
Ger dile ger dileme emrine kafil odur
Bi-gane sensin ana, bil sana vasıl odur
Sen yar olmasan dahi yardır sana sevdiğin
Sen müridim deme kim istemiş murad anın
Sen zakirim deme kim zikr eden o, yad anın
Gamı şadıbir dem et, gam anındır şad anın
Sen yar olmasan dahi yardır sana sevdiğin
Hulusi yardır gören baktığın ve gördüğün
Sen erdim deme ana ermiş sana erdiğin
Canını alan odur, yoluna can verdiğin
Sen yar olmasan dahi
Yardır sana sevdiğin...

BULDUM
Bir an kayboldun gibi. Yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
ERDEM BEYAZIT

EY CAN
Ben sabit şeyleri sevmem ey can
Sen
Eğer beni dinlersen
Çağlayan ırmak ol..
Ve gönül gönderine çekilmiş
Nazlı nazlı dalgalanan
Bayrak ol..
Ben karanlığı hiç sevmem ey can
Vaktin her saatinde
Her zaman
Ağaran şafak ol..
Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek
Seher yeliyle ırgalanan
Yaprak ol..
Ben bulanıklığı sevmem ey can
Sen
Yayla pınarlarından akan
Sulardan berrak ol..
Göl olma, gölet olma, baraj olma
Kanak ol..
Ben uykuları da sevmem ey can
Uykulardan uzak ol..
Kış günü karları yarıp çıkan
Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol..
Ben zaafları da sevmem ey can
Hakikatleri sarıp-sarmalayan
Zaaflardan ırak ol..
Geri dur geri dur ey can
Nefret sarayındaki sultanlıktan
İlim ocağında çırak ol..
Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol..
ABDURRAHİM KARAKOÇ..

Bırakmıyorlar...
Yadelden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada,mektupta albümde seni
Bulmak istiyorsun bırakmıyorlar
Umutlar hayaldir acılar gerçek
Çileye mahkumsun,kim ne bilecek
Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek
Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.
Otuz yıl ağladın hep yana yana
Yeter, yazık diyen olmadı sana
Vefasız dostluğa kalleş zamana
Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar
Çalış derler ayak, bağlı el bağlı
Konuş derler,dudak bağlı,dil bağlı
Kalk git derler, kapı bağlı,yol bağlı
Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar
Aydınlık ararsın her gün her yere
Çekerler önüne yedi kat perde
Zulüm kimden gelir,adalet nerde?
Bilmek istiyorsun,bırakmıyorlar
Yıllar boyu uykuların bölündü
Uçacakken kanatların yolundu
Hayat hakkin vardı elden alindi
Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar.
Abdurrahim KARAKOÇ

SANA YÖNELDİM
Bir ana serçenin iç güdüsünde
Tavus kuşlarının ince süsünde
Nice örümceğin ak örtüsünde
Hep seni gördüm sana yöneldim
Saray dedikleri yapılar gördüm
Mülk senindir dedim
Sana yöneldim
Kul gördüm kuluna haset çekmede
Kin tohumunu nesil nesil ekmede
Bir yudum su verse başa kalkmada
Muhtaç etme diye sana yöneldim
Kulunu hor görür üstten bakardın
Bir söz ile nice gönül yıkardın
Zulmün neşterine arka çıkardın
Şimdi hicabınla sana yöneldim
Ne yaralar gördüm ilaç kar etmez
Ne hastalar gördüm gecesi bitmez
Yine de sabreder isyana gitmez
Hayran hayran bakıp sana yöneldim
Taş yürekler gördüm, kurşunlar delmez
Yüz adım giderim bir adım gelmez
Vermeyen verenin kadrini bilmez
Bilen bilir dedim sana yöneldim
Gördüm daha nice yoldan sapanlar
Dünya malın putlaştırıp tapanlar
Haram harmanında hasat yapanlar
Halime şükredip sana yöneldim
İnsan karıncaya hükmeder sandım
Bir gün bir yuvaya gizlice indim
Rızkına saygıyı görünce dondum
Nice ibret ile sana yöneldim
Zor günde çareyi sende bulanlar
Peşinden şeytana ortak olanlar
Ölçüde tartıda yalan dolanlar
Şahit ola, ola sana yöneldim
Komşu kapısını usulca vurdum
Aç mıdır, tok mudur gizlice sordum
İki lokmam vardı birini verdim
Rızanı almaya sana yöneldim
Evlatmış dünyada mürivet tacı
O tacı kaybetmek ne büyük bir acı
Sabır buyurmuşsun onun ilacı
Oda sende diye sana yöneldim
Çektim gözlerimden gaflet tülünü
Neyleyim mevsimlik dünya gülünü
Dilerim ki kulun ahir çölünü
Gül gülüstan ile sana yöneldim
Rızan için karşılıksız verenler
Rızan için gönüllere girenler
Müjdelenmiş kalp gözünden görenler
Müjdemi almaya sana yöneldim
Bilemedim verdiğin can kıymetini
Bir nefes sağlığın has nimetini
Gerçi yüzüm yok ya o rahmetini
Yinede ver diye sana yöneldim
YUNUS EMRE
Kalpte açan çiçekler vardır. Gıdaları aşktır.
Adı GÜL dür o kalp çiçeklerinin Kalpten başka bir yerde yetişmez. Başka bir yerde büyüyemezler
O GÜLLER aşkın sevdasıdır.
O GÜLLER kalbin meyvesidir.
O GÜLLER cennetin aynasıdır.
O GÜLLER Muhammed rayihasıdır.
O GÜLLER hasretin kanlı yarasıdır.
O GÜLLER ötelerin rüzgarıdır.
O GÜLLER SEVGİLİNİN AYNASIDIR!!!!

YAĞMUR
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Nurullah GENÇ