*** SEVGİ YOLU ***
  Hayata dair
 



Bakmak Ve Görmek...

Genc cift, yeni bir eve taşınmışlar. O gün sabah kahvalti yaparlarken,
komşu da camaşırları asiyormuş. Kadin kocasina 'Bak, camaşırları
yeterince temiz değil. Galiba çamaşır yikamayi bilmiyor. Belki de
sabunu doğru yerde ve yeterince kullanmiyor pasaklı!..' demiş.
Kocasi ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.

Kadin, komşusunun çamaşır astiğini gördüğü her sabah sofrasinda
ayni yorumu yapmaya devam etmiş. Bir ay kadar sonra, bir sabah,
komşusunun çamaşırlarinin tertemiz olduğunu gören kadin çok
şaşirmiş 'Bak' demiş kocasına ' Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda.
Merak ediyorum, kim öğretti acaba?'

'Ben bu sabah biraz erken kalkip penceremizi sildim' diye cevap
vermiş kocasi gülümseyerek. 

Ahmet Riza

Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehire gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman aynı söföre rastlıyormuş.

Bir Gün, bilet alırken söför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş.

Imam yanlışlığı oturunca, parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine düşünüyormus "20 kuruşu geri versemmi şöföre?"... ama içinden bir ses diyormuşki

"çok gülünç bir rakam , ve söförün umrunda değil.

Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... sadece 20 kuruş onlara bişey yapmaz.

" Ve bu parayı saklayabilir diye düşünmüş tan gelen bir hediye gibi...

inecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce söförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki : "paranın üstünü fazla verdiniz."

şöför gülümsemiş ve demiş ki : "siz camii'nin yeni imamısınız değilmi?

Aslında uzun zamandır sizi ziyaret etmek istiyordum caminizde, islamı öğrenmek için,

ve bilerek size fazla para verdim nasıl tepki vereceğinizi gömek istedim."

inerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış, gözlerinden yaşlar dökülerek gökyüzüne bakmış ve demiş ki:





"ım az daha islami 20 kuruşa satıyordum!. .."



Bir Kuş Üç Öğüt...
“Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Önceleri zararsız gibi görünen bu dikenler, zamanla gelip geçenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikayetler çoğalmış. Fakat, adam bu şikayetleri duymamazlıktan gelmiş. Derken, -u Teala’nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sökmesini söylemiş. Adam da:

“Bir hayli gün var babacığım. Bugün olmazsa yarın; bir gün mutlaka o dikenleri sökeceğim” demiş.

Bunun üzerine dostu, adama şöyle demiş:

“Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat, bil ki günler geçtikçe o dikenler büyüyüp güçleniyor, sense güç kaybediyorsun. Dikenler gençleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun...”

İşte, bizlerin işi de bunun gibidir. İşlemekte ısrar ettiğimiz günahlar, o adamın dikenlerine benziyor ki ‘tevbe’ ipine sımsıkı sarılmadıkça, günah daha ısrarlı yerleşir hayatlarımıza...
Başında dediğimiz gibi, sanırız ki kontrolümüz altında ve sanırız ki tövbe etmek, an meselesi!..

Hep erteleriz bir şeyleri, tüm umudumuzu yarınlara bağlayarak. Ve unutarak, bu günlerin de aslında ‘dün’lerin, ‘yarın’ı olduğunu.

Oysa, Alemlere Rahmet diye gönderilen Efendimiz sallu aleyhi vesellem, on beş asır evvel veriyor gereken cevabı:

“Yarıncılar helak oldu!”

Başka söze ne hacet...

Hep erteleriz bir şeyleri... Ve ne acıdır ki, fark etmeyiz asıl ertelediğimizin kendi hayatımız olduğunu!

Kaç ana-baba vardır, evlatlarının dini eğitimini hep bir daha ki yaza erteleyen...
kaç delikanlı namaza başlamayı bir başka Cuma’ya erteleyen..

Bir ilmihal, bir itikat kitabı veya Kur’an öğrenmeyi erteleyenler,

-u Teala’nın rahmet kapısı olan sohbetleri bir daha ki haftaya erteleyenler...
Ertelediğimiz zamanlara dek yaşama garantisini hangi merciden aldık?
’ın -cc- ‘Habibim’ dediği elçisi bile bilmezken ömür sermayesini; bizlere yarına dair bunca güveni kim veriyor ki, bu rahatlıkla erteleyip durmaktayız, her yarını bir sonrakine...

bizler , Bilmeliyiz ki, hayat tekrarı olmayan ‘tek filim’dir.

Ve ertelediğimiz her zaman dilimi, kendi hayatımızdan çalmaktır,

Peki, o zaman çözüm ne? Diyeceğiz

Çözüm, yapmamız gereken her ne ise onu ‘şimdi’ yapmak.

Zaten o ‘şimdi’ dediğimiz andan başka hangi zaman var elimizde; geçmiş gitti,
gelecek ise gelip gelmeyeceği belli değil!..

Öyleyse, elimizde olan en büyük sermaye, şimdiki an...

Tek gerçek zaman.

Ey nefsim!
İşlemekte ısrar ettiğin ne kadar günah varsa, hepsine şimdi tövbe ediyorum. Ve tövbemin ardından aynı günaha, bin kez dönecek olsan da bilesin ki, ben de senin ardından bin kez tövbe edeceğim ama hepsini bugün yapacağım. Çünkü ben ölüm meleğini, bir saniye bile ‘erteleyecek’ güçte değilim.

Sen de biliyorsun ki, hayat yapman ve yapmaman gereken pek çok şeyle dolu. Öyleyse illa bir şeyleri ertelemek istiyorsan, nefsinin arzularını ertele, dünyaya olan taleplerini ertele!...

“Ölüm, mü’min için nimet; kafir içinse felakettir” sözü, bu yüzden söylenmiştir. Kafirin hazırlığı yoktur.

Oysa mü’min, tüm yapması gerekenleri zamanında yapmış ve Rahman’ın emanetçisi geldiğinde ‘biraz daha zaman’ deme lüksü bulunmadığını unutmamıştır.

Durum böyleyken ey nefsim: Eğer muradın ebedi kurtuluşa ermekse, Resulüllah’a -sav- uy ve helak olanlardan olma!..

Şeytanın seni yolundan alıkoymak için telkin ettiği her ne varsa ertele!

Ama hayrı; ama güzelliği; ama Resulün ahlakı ile ahlaklanmayı, Rahman’a tabi olana tabi olmayı ve ille de kök salmış günahlarına tövbe etmeyi, sakın erteleyeyim deme!..

Ve bizler ! Bilelim ki, Hakka tabi olma yolunda, nefsimizin en ciddi hastalıklarından birisidir erteleme; ve biz biz olalım, bu hastalıkla mücadeleyi asla yarına ertelemeyelim!


Kıymet Bilmek


 


Bir adam hileyle, kuşun birini tuzağa düşürerek yakaladı.

Kuş dile geldi, yalvardı:

"Ey ulu insan, sen koyunları, öküzleri yedin, bir çok deveyi kurban ettin.
Bu dünyada onlarla bile doymadın, benimle mi doyacaksın?
Eğer beni bırakırsan ben sana üç öğüt vereceğim.
Bunlara uyarsan her müşkülün hallolur. Birincisini,
elindeyken vereyim, eğer beğenirsen beni bırakırsın.
İkincisini şu dama konarken, üçüncüsünü de şu ulu ağaçta söylerim,'' dedi.

Adam kuşu sıkı sıkıya tutarak:

"Haydi söyle bakalım, eğer beğenirsem seni bırakırım," dedi.

Kuşçağız ilk öğüdünü söyledi:

''Olmayacak sözü kim söylerse söylesin, inanma'' dedi.

Adam öğüdünü beğenerek kuşu bıraktı. Kuş uçarak damın saçağına kondu.
İkinci öğüdünü söyledi:

''Geçmiş gitmiş şeylere, kaçmış fırsatlara ah vah etme.'' dedi.

Sonra biraz geriye çekilerek orada bulunana ulu ağaca kondu:

"Karnımda on bir dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci vardı.
Eğer beni kaçırmasaydın, o şimdi senin olacaktı.''dedi.

Bunu duyan adam ağlayıp inlemeye, saçını başını yolmaya başladı.
Bunu gören kuş seslendi:

''Ben sana geçmiş gitmiş fırsatlar için ah vah edip üzülme demedim mi?
Madem fırsatı kaçırdın, neden üzülüp duruyorsun? Ya öğüdümü dinlemedin
yahut da sağırsın. Ayrıca sana olmayacak şeye inanma demedim mi?
Benim bütün ağırlığım üç dirhem, karnımda nasıl on bir dirhem ağırlığında
inci bulunabilir?''

Bunun üzerine adam kendi kendine:

''Şimdi söylediklerini daha iyi anladım. Haydi şimdi de üçüncü öğüdünü söyle bakayım'' dedi.

Kuş:

'' için o iki öğüdü güzelce tuttun da benden üçüncüsünü mü istiyorsun?
Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak toprağa tohum atmak gibidir.
Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama tutmaz.
'' diyerek uçup gitti.

Ahmet Riza


 

 

Adamin bir acemi bir kölesiyle gemiye binmişti.
Köle o güne kadar hiç deniz görmemiş, gemiye de binmemişti.
Korkudan ağlamaya, inlemeye basladı.
Tir tir titriyor, feryadiyla ortaligi yikiyordu.
Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi.
Bu arada sahibinin de keyfi kaçmistı.
iste herkes aciz bir vaziyetteyken
gemide bulunan yaslı bir zat adama gelip,
'Müsaade edersen ben onu susturayim' dedi.
Adam da sevindi.

Yaslı adam tayfalara emretti, köleyi denize attilar.
Köle birkaç kere suya battı çıktı.
Bu arada ona can kurtaran simidi attılar,
köle can havliyle ona yapisti ve tayfalar onu tekrar gemiye çektiler.
Köle gemiye çıkınca, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı.

Yaşlı zatın yaptığı bu iş, kölenin sahibini hayrete düşürmüstü.
Ona `Bunun hikmet nedir' diye sordu.
Yaslı zat: 'Köle evvelce bogulma tehlikesi tatmamıştı.
Bu yüzden geminin kıymetini bilmiyordu` dedi

İşte
saglik, huzur ve mutluluk da böyledir,
bir felâket görmeyen kimse, bunlarin kıymetini bilemez...


Ahmet Riza


 
  Toplam 75817 ziyaretçi (140792 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol