*** SEVGİ YOLU ***
  Okunası yazılar...
 

 


ALLAHIM SENİ ÇOK SEVİYORUM

Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ...
فَإِنِّي قَرِيبٌ Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186

Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin:
وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَ دُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ

Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205

 Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin:
أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ
 
ALLAH' ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin:
وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ


(Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90

Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:
أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ ALLAH' ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH' ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
 
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin:
اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (2) غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِِ ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.

Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım ?
Dedin:
إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ
جَمِيعًا


ALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53. 
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın ?
Dedin:
وَ مَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ ALLAH' tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.

Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH' ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin:
إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَ يُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim.
Sen de
أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ

'ALLAH kuluna yetmez mi?' (Zümer-36) dedin.

Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

Ey inananlar! ALLAH' ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.


KENDİ KENDİME DEDİM: 

ALLAH' IM SENİ ÇOK SEVİYORUM
.


 

Rabbü’l-Müstaz’afin
(Çaresizlerin Rabbi)

Allah Teâlâ, müstaz’afların (çaresizlerin, zayıfların, mazlumların, kimsesizlerin, gariplerin) yardımcısı ve dostudur. Allah’ın yardımı ne zaman? diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğrayan ve sarsılan çaresizlere Allah Teâlâ şöyle müjde vermiştir: “…İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara, 2/214)

Allah’a inanmaları sebebiyle sıkıntıya maruz kalan, işkenceye tabi tutulan, katliama uğrayan müstaz’aflar, dünya gözüyle güçsüz, sahipsiz, himayesiz görünseler de gerçekte onlar, imanları sayesinde güçlüdürler. Nitekim bu konuda şöyle buyurulmaktadır: “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer (gerçekten) inanmış kimselerseniz, üstün gelecek olan sizsiniz.”
(Âl-i İmrân, 3/139)
Mü’minler, güçlü bir imana sahip olmanın verdiği azim, cesaret, sebat ve sabırla zalimlerin korkulu rüyası olmaya devam edecektir. Asıl güçsüz olanlar zalimler ve onlara destek verenlerdir. Er geç zalimlerin sonu gelecek ve Allah Teâlâ, mazlumların intikamını onlardan alacaktır.



 





İnsan vav şeklinde doğar

İnsan vav şeklinde doğar,

 bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

 İnsan iki büklüm yaşar,

oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

 Kulluğun manası vav dadır,

elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

 O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar.

 Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.
Rabbi vav gibi mütevazi olsun ister kulları.

 Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.

 İbrahim ateşte vavdır,

Nemrut bizzat ateşe odun.

 Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

 İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

 Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?
Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse,

 kainatın dengeside o kadar düzgündür.

 Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

 Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken

insan belki o yüzden boşlukta kalmamış,

 Rabbi onu imanla doldurmuştur.

 Evvelde eliftir,

 bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.

 Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der.

 Buna anlamca vaveyla denir.

 Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.

 Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır.

Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.

 Her biri Dal olur ve o ağaçtan beslenir.

 Vav olur o ağacın gölgesine sığınır.

Ve Allah insana seslenir,

peygamber eliyle ulaşan mesajı

hem dal hem vav ol der insana.
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar

 birbirlerinin velileridir.

 İyiliği emrederler;

 kötülüğe engel olurlar.

 Namaz kılarlar, zekat verirler.

 Allah’a ve Resulüne itaat ederler.

 İşte bunlara Allah rahmet edecektir.

 Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir."
Başkasının önünde eğilmek ne zordur.

 Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır.

Krallara boyun eğmemiş insan görmediği

bir varlığa mı itaat edecektir?

 İnsan kendinin bile farkında değildir

 iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan

 sütunlar gibi durmuştur elifin ardında,

 kainatın gezegenleri yuvarlanıp

 son harf misali peşinden giderken,

 insan yolculukta geri kalmanın acısını

 ne zaman anlayacaktır.

 Zordadır sığınacak yeri yoktur.

Evrene ve seslere kulak verenler duyar

yeniden o kutlu çağrıyı;
"Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.

Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve

Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına

 namaz elbette ağır gelir"
Sonra çağırır insanı,

 belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet,

 belki kendi yanına çağırıyordur.
İşte o ayet: “Secde et, yaklaş!”
Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim,

 yıldızları ayağına sereyim,

 sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler,

 sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.

 Secde et, vav ol,

 vay dememek için la şey olan insan her şey

 demek olan Rabbinin önünde...

Hakan Türkyılmaz

Aşkın Vav Hali
Ey aşkın binbir başlı vav hali

Ey sonsuz kavram
Gaflet vaktinde
Gel gönlümün üstüne
Usta bir hattatım ben
Aşkı çizerim mekânlara
Aşk sığmaz ki bu ummana
Vav olur gözlerimiz
Bürünürüz canlara
Bir seyyah gibi
Gelip göçen, göçüp giden
Bu mekândan mekân’a
Demem o ki
Tarifini yapamam ben imkâna
Bir hattatım
Zamana vav çizmekteyim
Hilalin dolunaya
Dolunayın hilale dönüştüğü zamana

Ve mahlukat
Nefes nefes aşk çekerken Mevla’ya
Üstümde aşk kokusu var
Yaşadıkça beni yontar
Ve benzetir insana
Elimde vav
Gönlümde vav
Gözümde vav
Dem dem vav kesilirim
Beni insan yapana
Ey kalbimden geçeni bilen Allah’ım
“Kulum” de kâfi bana
İster nârına garket
İster nuruna

Mehmet Ekinci

 

ALLAHIM !

 

BANA ÖYLE BİR GÖNÜL VER Kİ:

Bir kuruluşun tepe noktasında yetkili olsam bile,
bunu asla başka şekilde kullanmamalıyım.
Günlük yaşamda "ben" yerine, daha çok "sen" sözcüğünü kullanabileyim...


BANA ÖYLE BİR SEVGİ VER Kİ:

Sonsuz bir hazine gibi bitmesin, çoğalsın daha da sevdikçe,
doldursun sarsın çevremi.
Hatta düşmanlarımı da sevebileyim...

 

BANA ÖYLE BİR GÜÇ VER Kİ:

Herkesten daha çok çalışabileyim, tutsak düşmeyeyim
doğanın koşullarına, eşim ve çocuklarımı da mutlu et ki,
mutluluğu başkalarına da götürebileyim...

BANA ÖYLE BİR SAĞLIK VER Kİ:

Düşünebileyim, konuşabileyim.


BANA ÖYLE BİR ERDEM VER Kİ:

İbadet edebileyim, iyilik etmeyi ve sevinçten buğulanmış gözlerle,

teşekkür edenlere;
bir şey yapmadım, anımsamıyorum diyebileyim.

 

BANA ÖYLE BİR YETENEK VER Kİ:

İyi eş, baba, anne, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş olabileyim.


BANA ÖYLE BİR UMUT VER Kİ:

Bugüne kadar yapmış olduğum hatalar için
karamsarlığa düşmeyeyim, herşeyden aklanmış olarak yaşama
yeniden başlamak üzere bağışlanabileceğimi bileyim.


BANA ÖYLE BİR ANLAYIŞ VER Kİ:

düşünebildiğim, yargılayabildiğim, inandığım, kahrolduğum,

 varolduğum şu anda bu sözleri
söyleyebildiğim için şükredebileyim.


BANA ÖYLE BİR TALİH VER Kİ :

Yıllar sonra beni hatırlayanlar "herkese iyilik eden,

 tüm insanları seven,o düzeyde de sevilen bir kişiydi "
 diye konuşsanlar ve ben de huzur içinde olabileyim.

 

BANA ÖYLE BİR İRADE VER Kİ:

Birgün yenilip, içimdeki şeytanın kurallarına doğru yönelirsem;
bu bir düşünce ise düşüncemi, bu bir adım ise ayağımı, bu bir

 uzanma ise elimi durdurabileyim.

BANA ÖYLE BİR SABIR VER Kİ:

Sükûneti bulayım, durabileyim, düşünebileyim...

 

OL, OLMA

* İtil, 
atıl ama, satılma!                                                     

* Doğrul, devril ama, eğilme!

* Beslen, uslan ama, yaslanma!

* Tanış, konuş, yaklaş ama, uzaklaşma!

* Zulmü devir, nefsi devir ama, çam devirme!

* Okumaktan zarar gelmez  oku ama, lânet okuma!

* Rakibini geç, sınıfını geç ama, gülüp geçme!

* Ev al, araba al, abdest al ama, bedduâ alma!

* Gözünü aç, kulağını aç, kapını aç ama, ağzını açma!

* Davet et, hayret et, af fet, tevbe et ama, ihânet etme!

* Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama, bölücü olma!    

* Hedefe koş, cihada koş, yardıma koş ama, ortak koşma!

* Fidan besle, hayvan besle, çocuk besle ama, kin besleme!   

* Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama, hiçbir zaman, boş

   verme!  

* Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen ama, kendini beğenme!

* Gününü say, servetini say, büyüklerini say ama, yerinde

   sayma!

            * Paranı ver, gönlünü ver, selâm ver, canını ver ama, sırrını   

               verme!    

 

 

        


Yüregim seninle mühürlensin...


 

Aradığım sendin güle dönerken şafaklar, küllenirken akşamlar…
Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar.

Çöl benim içimde, acı benim içimde. Mecnun’un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum.
Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!

Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur!
Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da,
“Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım.” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!

Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen…

Varlığım seninle…
Zamana senin adınla mühür vuruyorum.
O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır,
yine senin adınla okunur.

Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime.
Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler.
Yüreğim seninle mühürlensin.

Adım, adınla bilinsin yâr!
Adımlarım ne yana dönse sana olsun.
Ki, sen her yanımdasın.
Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden.

Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna,
ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla.
Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım.

Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar.
Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla.
Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun…

Bunu affıma ferman bilirim.
Sen varsan yâr, her şey bana yâr!

Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla
yağmur yağmur,
demet demet.

Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor,
beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da,
arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!

Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır.

Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır.
Ne olur beni de Yusuf’lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı.
Ufkum senin rahmetinle şenlensin. Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun.

Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur…

Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr!
Önce adın, sonra adımlarım…
Ben bir gelirken sen iki gelensin.
Benim için bana benden daha çok yönelensin.
Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken,
ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…

Osman Alagöz



Dinle Ahuzarım...

 

Payımıza hasret düştü ahûzârım. Yaşamak zorunda olduğumuz bu hasretliğe daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var; sensiz koca bir yürek yangınının ortasındayım. arem sensin ahûzârım... 

 

Kendimi aradığım kuyunun başından elini uzat bana. Ne olur bir daha ellerimi bırakma. Korkuyorum...  Dünya çilehânesinde hasret zincirine vurulmuşum. Bana özgürlüğümü geri ver ahûzârım.  Bu kadar anlamsızlığın ortasında yorgunum. Hâlim kalmadı söz söylemeye. Kelimeler bile anlamını tek tek yitirirken, ben tükenmeyen bir ümitle bekliyorum seni. Anlamını yitirmeyen bir tek sen kaldın ahûzârım. Ne olur yeniden yokluğa fırlatıp atma beni.  

 

Seni kör bir gecenin ortasında yitirdim ahûzârım...Dünya bütün acımasızlığı ile sırtıma bindiğinde seni hesaba katmadan harab ettim. Suçluyum biliyorum. Bak işte cezamı çekiyorum. Dar zamanların ortasında seni arıyorum hiç durmadan. Gündüz hasretinden dem vuruyorum bulutlara. Gecelere ''günaydın'' diyemez oldum artık. Sen yanımdayken gecelerim bir bahar aydınlığından farksızdı.   

 

Şimdi gündüzün ortasında bile karanlıklar kaplıyor içimi. Biliyorum aydınlık günler uzak değil.  Gelişinle bahar rüzgârları esecek dört bir yanımda. ''Ben'' diyebileceğim artık. Aydınlık günlerin ışığında yokluğun içinden bir '' ben'' olacağım artık.    

 

Bekliyorum ahuzârım...Şu gök kubbbe altında her karanlığın sonu aydınlıktır. Hükmü bâki değildir karanlıkların. Sessiz sedasız seni beklediğim sabır dolu günlerde aydınlığındır tek umudum. Türküler yaktım ardından. Sen gel diye ahuzârım.  

'Gam elinden benim zülfü siyahım

Peykan değdi sinem yaralandı gel

Suna başım için ağlatma beni

Bugün sevda candan aralandı gel'' 

 Kübra GÜLALTUN



Ah!

 

-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde,

hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ciddi misiniz?

Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim.

Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var.

Yanlış olduğu halde,

yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Nasıl yani?

 İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum?

Dilime varmayan içimdeki “ah!”lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da… Öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki?

Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem

 hepsine tövbe mi etmiş olacağım?

Hepsinden affedilebilir miyim sahiden?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Doğru ya, “hiç günah işlememiş gibi” diyorsunuz.

 Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin

 bağışlanmış olması gerekli.

Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem?

O zaman sözümden dönmüş olacağım.

İyice günaha dalacağım.

 En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-O günahtan da tövbe edebilirim yani..

Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek!

Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sevildiğimi bileyim ha!

Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim.

 Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana.

 Özür dilerim umuduyla..

Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim.

 Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise,

günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam,

gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için?

Günahsızlıktan bile önemli ha!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor.

Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi?

Ama şaşırırsam başka..

 Unutsam da yeni imkanlar var önümde.

Kredim bitmiyor hemen.

Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim.

 Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir

dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz.

Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını

kuşanayım yeter;öyle mi?

 -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
-Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür...

Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok...

N’olur, affet beni, affettiğini bildir.

 Affedildiğimi hissedeyim.

Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla!

Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten...

Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil.

Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç!

 Affedildim mi şimdi?

 Yeni baştan adam sayılıyorum ha!

Sıfırdan başlıyorum demek!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek!

Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak.

Hatırlayıp da utanmayayım diye.

Hatırladığım olursa da,

içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye.

 Defterimden de silinecek, hafızamdan da.

Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım.

Ne güzel bir bağışlama bu.

Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam

gerekiyor bundan böyle?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz!

Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz.

 Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz.

 N’olur, bi’daha konuşsanız!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Yüreğime su serptiniz!

 Ne kadar serinledim bir bilseniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz!

Fakiri sevindirdiniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
-Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz...

 Ne güzel elçisiniz!

 Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah!

 

http://www.senaidemirci.net/

 

 

GENÇLİĞE HİTABE


Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!"

şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır...

 Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...İkincisi üç asır...

 Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet..
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında

"belhümadal - hayvandan aşağı"

dediği cücetaklitçilere ve batı dünyasına esaret...
Ya dördüncüsü ?... Son yarım asır!..

İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle,

 madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında

ebedi helake mahkumiyet...

 İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören...

Bunları,yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık,

çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür

diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...

 Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni

 bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle

bütün "dikey"leri "ya tay" hale getirecek bir çığlık kopararak

"mukaddes emaneti ne yaptınız?"

diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin,

kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan,

 meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır"

 düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan

ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar

 sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.!

Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla,

kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan

 daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta

başı boş bırakılamazsın!" diyecek...
Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini

kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça

serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...
Kökü ezelde ve dalıi ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine,

diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan

ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa

çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı,

Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı

adamında bulduğunu sandığı şeyi,

o mübarek oluş sırrını,her sistem ve mez hebe ortada

 ne kadar illet varsa devasının

 ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,

İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna,

 İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan

fert fert "ben varım!" cevabını verici,

 her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!"

fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi

cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette usule,

stratejiye uygun bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta,

ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin;

ve gerçek kahramanlık madeniyle sahtesini ayırdetmekte

kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü,

yalancı ders kitabı,dema gog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı,takma diş fabrikası,

 fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi,

temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek

bütün cemiyet müesseselerinden

aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek,

kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar

nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı

içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa,

gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini

 beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş

marka müslümanlarısınız !

Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden

hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek

 müslümanlığın "na sıl" ını ve "ne idüğü" nü

her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,

hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle

 manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak,

ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak

 tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur

farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir genç lik...
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.

Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime

ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve

zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında,

uykusuz,su suz, ekmeksiz,başımı secdeye mıhlayıp bir ömür

 Allaha hamd etme makamındayım.
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur:
Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken,

 Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da

gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

Allahın selâmı üzerine oIsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..


Necip Fazıl KISAKÜREK

 





 

 

EMİN MİSİN ?

Yağmurun birgün dinmeyeceğinden,
 hiç bitmez görünen hayat ırmağının
 birgün kurumayacağından,
sizi alıp diyardan diyara gezdiren rüzgârın
 duruvermeyeceğinden.
Emin misin ?

Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden,
gören gözünün hep göreceğinden,
duyan kulağının hep duyacağından.
Emin misin ?

"Ben olmazsam olmaz"
dediğiniz işlerin asla sensiz yapılamayacağından,
sen olmazsan dünyanın duruvereceğinden,
 seslendiğinde titrettiğini sandığın
şu dağların hep emrinde olacağından.
Emin misin ?

Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından,
 yüreğini verdiklerinin birgün
 sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden.
Emin misin ?

Boynuzsuz koyunun,
boynuzlu koyundan hakkını alacağı günde;
 balıklardan kuşlara,
ağaçlardan güneşe,
üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın
yaratılmışların senden şikâyetçi olmayacağından.
Emin misin ?

Sana hep açık duran ilahî kapıların
 bir gün kapanmayacağından ve
şaşırıp kalmayacağından.
Emin misin ?

Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden,
yüreğindeki ışıktan başkalarına da verebildiginden.
Emin misin ?

Güzel bir hayat yaşadığından,
yapabileceğin herşeyi yaptığından.
Emin misin?

Bütün bunlar için bir kere daha fırsatın olacağından.
Sahiden emin misin ?

 

 

 

HERŞEYE SEBEP OLAN "İKİ ŞEY"!

İnsanı iki şey öldürürmüş:
1- Sevmediği insanın silahından gelen mermi
2- Sevdiği insandan gelmeyen ilgi
 
İki şey "Kalitesiz insan" 'ın özelliğidir:
1-Şikayetçilik
2-Dedikodu
 
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2-Karşısındakinin yerine kendini koyabilmek
 
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1-Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2-Hak yememek
 
İki şey kişiyi gözden düşürür:
1-Demagoji (laf kalabalığı)
2-Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
 
İki şey insanı “Nitelikli İnsan” yapar:
1-İradeye hakim olmak
2-Uyumlu olmak
 
İki şey “Ekstra Değer” katar:
1-Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2-Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
 
İki şey geri bırakır:
1-Kararsızlık
2-Cesaretsizlik
 
İki şey kaşif yapar:
1-Nitelikli çevre
2-Biraz delilik
 
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1-Baskın yeteneği bulmak
2-Sevdiğin işi yapmak
 
İki şey başarının sırrıdır:
1-Ustalardan ustalığı öğrenmek
2-Kendini güncellemek
 
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1-Niyetin saf olması
2-Ruhsal farkındalık
 
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1-Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2-Hayata ve her şeye yeni (özgün,orijinal,farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek.
 
İki şey gelişmeyi engeller:
1-Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit)
2-Felakete odaklanmış olmak
 
İki şey çözüm getirir:
1-Tebessüm (gülümseme)
2-Sükut (susmak)
 
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1-Anne
2-Baba
 
İki şey geri alınmaz:
1-Geçen zaman
2-Söylenen söz
 
İki şey gerçek sondur:
1-Cennet
2-Cehennem
 
İki şey ulaşmaya değerdir:
1-Sevgi
2-Bilgi
 
İki şey özgürlüktür:
Vatan ve Bayrak
 
İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:
1-Nefes alabilmek
2-Nefes verebilmek 

 

 














Bir yürek yangınına düçâr oldum ahûzârım...Alevlerin ortasında cayır cayır yanarken kaybetmenin derin sızısı kapladı içimi. Yanıyordum... Tam buldum derken seni, tekrar kaybettim.''Bir gün'' dedim içimden, bir gün tekrar bulabilir miyim seni? Yokluğumun, kimsesizliğimin içinden çıkagelir misin ansızın? Bir dağ başı yalnızlığının ortasında yine ağlayabilir misin yanı başımda?

UNUTMAYIN

Unutmayın:Güven oluşturmak bir ömür,güveni yok etmek ise bir dakika alır

*Unutmayın:Hayatta nelere sahip olduğunuz değil,kiminle olduğunuz önemlidir.

*Unutmayın:Başarınız,ona ulaşmak için neler kaybettinizle ölçülür.

*Unutmayın:Bir toplulukta onbeş dakika süreyle bir şeyler bilir görünmeniz mümkündür,ama sonrası için gerçekten bir şeyler bilmeniz gerekir.

*Unutmayın:Başınıza ne geldiği değil,başınıza bişey geldiğinde ne yaptığınız,nasıl davrandığınız önemlidir.

*Unutmayın:Başkalarını iyi ve doğru yapmaya çalışmak kuşkusuz önemlidir,ama asıl önemli olan,kendinizi başkalarını yapmak istediğiniz gibi olmaktır.

*Unutmayın:Cevap vermek düşünmekten daha kolay gelse de,cevap vermedn önce düşünmeniz gerekir.

*Unutmayın:Büyük başarılar elde etmek için bazen büyük riskler almak gerekir

*Unutmayın:Bazı istedikleriniz hiçbir zaman yerine gelmeyecektir.

*Unutmayın:Her şeyi bilmek ve herkese cevap vermek zorunda değilsiniz.

*Unutmayın:Kahraman denilen insanlar,bir şeyler yapılması gerektiğinde,yapılması gerekeni yapanlardır.

*Unutmayın:Bazı insanlar sizi çok sevdikleri halde sevgilerini size nasıl yansıtacaklarını bilemiyor olabilirler.

*Unutmayın:Ne kadar yakınlık,ilgi ve itham gösterirseniz gösterin,bazıları size hiç karşılık vermez.

*Unutmayın:İnsanları anlamak zordur.Düşmeniz halinde sizi tekmeleyeceklerini düşündüklerinizden bazıları sizi kaldırmak için ellerini uzatabilirler.Düştüğünüzde sizi kaldıracaklarını sandıklarınızdan bazıları ise sizi tekmeleyebilir.

*Unutmayın:Kendisiyle barışık ve kendine dürüst olanlar daha uzun soluklu olurlar.

*Unutmayın:Büyük acılar ve felaketler insanı olgunlaştırır.Bu anlamda acıyı tanımamış olmak en büyük acıdır.(Hamdım,piştim,yandım.)

*Unutmayın:İnsan zekanın karşısında belki eğilir,ama iyilik ve şefkatin önünde diz çöker.

*Unutmayın:Uzun yaşamak elimizde değil,ama adımızı yıllar boyu yaşatmak elimizdedir.Hayır eseri meydana getirmek adınızı ebedilleştirir

*Unutmayın:Bir aile ile devlati yönetmek arasında büyük bir fark yoktur.

*Unutmayın:Akıllı olmak da pek bir şey değil,önemli olan o aklı yerli yerinde kullanmaktır.

*Unutmayın:Alçak gönüllü olun.Bir insanın büyük olup olmadığını,onun alçak gönüllülüğünden anlayabiliriz.

*Unutmayın:Alışkanlıklarınızı aşmayı göze alamazsanız alışkanlıklarınız sizi esir alabilir.

*Unutmayın:Erişmek istedikleri hedefleri olmayanlar,çalışmaktan zevk alamazlar.

*Unutmayın:İnsan gençliğinde öğrendiklerini yaşlandığında kavrar

*Unutmayın:Hayatınız boyunca okuyabileceğiniz en iyi,en güzel kitap annenizdir.

*Unutmayın:Bazı anneler çocuğu aklından tutacaklarına,sadece elinden tutar.

*Unutmayın.Hiç kimse başkasının sevincini,yahut üzüntüsünüz tam olarak kavrayamaz.

*Unutmayın.Siz kendinizi yıkmadıkça sizi kimse yıkamaz.

*Unutmayın:İyi kararlar tecrübeyle verilir,tecrübe ise daha önce verilen kötü kararlarla kazanılır.

*Unutmayın:Veli kişi toprak gibidir.Toprağa her türlü hurda ve ıskarta atılır,ama topraktan hep güzel şeyler biter.(Ak Şemseddin)

*Unutmayın:Cesaret insanı zafere,kararsızlık tehlikeye,korkaklık ölüme götürür.

*Unutmayın: Dünyayı diyar diyar olaşıp güzeli arasak bile,şayet içimizde güzellik yoksa,hiç bir yerde onu bulamayız.(Emerson)

*Unutmayın:Veciz konuşmanın sırrı gereksiz sözleri sarf etmemektir.(Hz.Ebubekir)

*Unutmayın:İnsanları okumak kitapları okumaktan daha büyük bir gayret ve yetenek ister

*Unutmayın:Britüs,"baba"gözüyle gördüğü Sezar'ı belki ağlayarak hançerledi,ama hançerledi! (Petöfi)

*Unutmayın:Aptalı sık bağışlamak,onu ahlaksız yapar.(Cyrus)

*Unutmayın:Başarıyı en kötü biçimde kullanmak,onunla övünmektir.(Maupassant)

*Unutmayın:Başınızı daima yıldızlara dikerseniz önünüzdeki çukurlardan birine düşebilirsiniz.(Hz.Muhammed-asm)

*Unutmayın:Beklemesini bilen umuduna ulaşır.

*Unutmayın:Bilgisizler arasında bir bilgin,ölüler arasında bir diri gibidir.(Hz.Muhammed-asm)

*Unutmayın: Dünyanın geçer akçeleri ahirette geçmiyor.

*Unutmayın:Bugün etrafımız ne kadar dolu olursa olsun,yarın hepimizi koyu bir mezar yalnızlığı bekliyor.

*Ve unutmayın:Kefenin cebi yoktur.

GÜLLER...

Baharda açan çiçekler vardır, ömürleri kısadır belki;ama anlattıklarını bir ömür boyu unutamayız .
Uyanısın müjdesini verirler kalplerimize . Bizi sevgiye ve sevgiliye uyandırırlar.
An gelir; sevdiğimizin başında taç olurlar.
An gelir; sevgilinin hasretini anlattığımız dert yoldaşı olur ve bizi susturmadan dinlerler.
Sevgiliye sunulacak en güzel armağandır onlar.
Renk renk,koku koku,her biri ayrı bir nağmenin notası gibidirler.
Karda açan çiçekler vardır. Karları cesaretle delip geçer ve yüzümüze gülümserler. Baharın akıncılarıdır onlar . Kışın kasvetli ülkesini fethedip burçlara bayrak diken akıncı beyleridirler. Her biri bir fedakarlık destanının kahramanıdırlar.
Tozlarda taşlarda açan çiçekler vardır. Sanki açtıklarına pişman gibidirler. Tozdan dumandan silikleşen renklerini utangaç bir şekilde gösterir gibidirler. Kırları, dağları, yaylaları özlerler.Sükuneti, huzuru, barışı ararlar. Ve onlar da bizim gibi mutluluğu şehirde bulamazlar.
Açmadan solan çiçekler de vardır. Kim bilir hangi sevgilinin yasını tutmaktadırlar. Hangi ayrılığın hüznü ile solmuşlardır, kim bilir ?
Rahmet yağmurları bile onların solgun yüzünü güldüremez ama sevgilinin bir tek dokunuşu onları hayata döndürür. Bir öpücük yeter onlara; hemen gülüverirler .
Ama…Hepsinden Ötesi… Kalpte açan çiçekler vardır.Gıdaları aşktır.
Adı GÜL’ dür o kalp çiçeklerinin Kalpten başka bir yerde yetişmez. Başka bir yerde büyüyemezler

O GÜLLER aşkın sevdalısıdır.

O GÜLLER kalbin meyvesidir.

O GÜLLER cennetin aynasıdır.

O GÜLLER Muhammed rayihasıdır.

O GÜLLER hasretin kanlı yarasıdır.

O GÜLLER ötelerin rüzgarıdır.

O GÜLLER SEVGİLİNİN AYNASIDIR

 

TOHUM VE SÖZ

İlmin başı güzel dinlemedir.
Sonra anlama, sonra hıfzetme, sonra
onunla amel etme ve sonra da onu yayma gelir.
 Hikmetli söz söyleyenlerden bir zat
 şu darb-ı meseli aktarır bize:
 Tohum eken, tohumunu getirir
 ve ondan bir avuç alıp saçar.
 O tohumun bir kısmı yol üstüne düşer,
onu hemen kuşlar kapışırlar.
Bir kısmı, üzerinde çok az toprak bulunan bir
kayanın üstüne denk gelir.
Birazcık nemlenir, kök salar.
 Kökler sert kayaya varıp geçecek yer
 bulamayınca kuruyuverir.
 Bir kısmı, güzel fakat dikenli bir toprağa
 düşer bitip boy verince dikenler etrafını
 sarar ve boğarlar, işe yaramaz hale gelir.
 Bir kısmı da ne yol, ne kaya,
ne de dikenli olan bir toprağa isabet eder.
 Boy atar ve yararlı hale gelir.
 Bu misâlde tohum eken, hikmetli söz söyleyene;
tohum, hikmetli, doğru söze;
yola düşen tohum, dinlemek istemediği halde
dinleyen ve neticede de şeytanın kalbine
attığı düşüncelerle dinlediğini unutana;
 kayalığa düşen tohum güzelce dinleyen fakat
 onu uygulayacak gayreti taşımayan bir
kalbe havale eden ve anladığını ifsad edene,
dikenli toprağa düşen tohum,
söze kulak verip onu uygulamaya niyetli,
fakat kötü duygu ve isteklerin itirazı
karşısında boğulan ve dinlediklerini ifşa edip
 niyetlendiği şeyi yerine getirmeyene;
 ne yola ne kayalığa ne de dikenli toprağa düşmeyip,
 güzel bir toprağa düşen tohum ise,
sözü dinleyip onu uygulamaya niyet eden,
anlayan, yeri gelince uygulamak için sabırlı olup,
kötü duygulardan uzaklaşan adama benzetilmiştir.

 

 

 

İman  

 

 

İman çok önemli bir referanstır ve o,

 çok uzun bir yolculuğun en büyük beraat nişanıdır.

 

Geçim darlığı

 

Geçim darlığı,fakirlikten farklıdır.

İnsan, Allah’ın verdiğine kanaat ederse  geçim darlığı çekmez.

Şayet gözü açsa, ne kadar da zengin olsa gene geçim

darlığından kurtulamaz.

 

İslam Düşüncesi

 

Temelde İslam, dinamik bir sistemdir ve

ancak hareketle inkişaf eder;

işlettirilmediği taktirde ise güdük ve kısır kalır.

Yaşama ve pratik, bu sistemin ruhu demektir.

 

Şükür fabrikası

 

İnsanlar her şeyi Allah’tan bilmeli kibir şükür

 fabrikası gibi şükran üretsin.

Her şeyi Allah’tan bilen insanın kalbi sürekli şükür

mülahazasıyla atar ve hep tevhid soluklar.

Aksine o, bazı şeyleri kendinden bilirse,

 o kalbin by-pass’a ihtiyacı var demektir.

 

Hac ve Evlilik Diploması

 

Hacca gitmek isteyenlerle evlenmek isteyenlere

 diploma vermeden hacca göndermemeli ve evlendirmemeli.

Haccın tamamiyeti ,şuurlu ve eğitimli olmakla ,

evlenip ana-baba olmak da ancak konuyla alakalı

 talim ve terbiye ile arızasız gerçekleşebilir.

 

Stres

 

Stres,İnancı,ümidi ve gelecek adına  hayali

olmayan insanların yaşadıkları halin adıdır.

İnanan insanda ise hafakan veya can sıkıntısı olur.

 

Kavganın Küçüğü Yoktur

 

Hiçbir şeyin küçüğü olmadığı gibi toplumsal

hayatımızda kavganın,

kavgaya götüren mülahazaların ve

yangının da küçüğü yoktur.

 

Virüs

 

Bir yerde bir virüs meydana gelince,

o orada hemen kendi nev’inin bayrağını

 dalgalandırmak için seri üretmeye geçer.

 

Dua Mülahazaları

 

Mülahazalarımı dua şeklinde ifade edecek olursam şöyle derim:

Allahım! Hidayet isteyen ve Senin hidayet murat buyurdukların,

bana saldırsalar bile,sen onları her türlü musibetten koru.

senden hidayet istemeyen ve Senin de hidayet murat

buyurmadıklarına gelince onları sana havale ediyorum.

 

Zor zamanlarda insan

 

İnsanların ağırlıkları ve mukavemet güçleri fırtınalarda belli olur.

Bazen dev gibi görünen insanlar,

küçük fırtınalarda yerle bir olabilir.

Bu yüzden Allah’tan mukavemet istemek ve

“Rabbena la tuziğ kulubena–Rabbimiz! Kalplerimizi kaydırma! “

duasını da dilden hiç düşürmemek lazımdır.

 

Dine vefa

 

Dine çok vefalı olmak demek,

çok rakhatlıkla Allah’ın bize verdiği her şeyi

 O’nun yoluna feda edebilmek demektir.

 

İnsan Hayatındaki Tahavvüller

 

İnsan hayatıyla alakalı umumi değişim ve

 tahavvüller laakal 25 sene ister…

 

Zalim cezasız kalmaz

 

İşlenen günahlar zulüm derecesine varınca

 Allah,o günahları affetmez.

Şunda zerre kadar şüphe edilmemelidir ki zalim,

 kesinlikle cezasız kalmaz.

”Zulüm ile abad olanın,mutlaka ahiri berbat olur.”

 

Esbapta Kusur Etmemek

 

Esbapta kusur etmemek,

daha sonra kadere taş atmama açısından çok önemlidir…

 

Islahçı

 

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şerifler takdirle ıslahçıdan bahsederler;

ne var ki,ıslah da bilgi ve marifet ister.

 

Kur’an’ı İyi Anlama

 

Kur’an iyi anlaşılsa,

onun Sünnet’e verdiği değer de  anlaşılır.

 

Meşveret İnsanı

 

İnsanlar dahi olacaklarına,

meşveret insanı olsunlar…

 

Kötülük

 

Başkasının size yaptığı kötülük,

sizin başkasına yaptığınız kötülüğü mazur kılmaz.

 

Dünyevilik Biti

 

Dünyevilik her geçen gün bir kısım sineleri daha bir sarıyor;

evet farkında olmadan sürekli sarsılıyoruz.

 

Kendini Kontrol

 

İnsan,

”Durmam gereken yerde duruyor muyum?

Kalbim nasıl?

Vefalı mıyım?”

diye her an kendi kendini kontrol etmelidir.

 

 

...

 

 
  Toplam 75733 ziyaretçi (140707 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol