*** SEVGİ YOLU ***
  Hikayeler
 

âşık, mâşukunun yolunda olur 

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur.Cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.. Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:

“seven gönül neylesin?”

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:

“hiç durmasın söylesin.”

Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

“Korkuyorsa neylesin?”

Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:

“Hiç korkmasın söylesin.”

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim...” der. “Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:

“Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun 


 

2895 YIL ÖNCESİNİN BİR BAYRAMI...

 

Millattan 900 yıl önce insanlar bir tapınağa aşağıdaki yazıyı

asarak okurlar ve bayramlarını kutlarlardı.

İşte yazı:

"Gürültü patırtının içinde sukunetle dolaş,

sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe

 herkesle dost olmaya çalış."

Sana bir kötülük yapıldığında...

Verebileceğin en iyi karşılık...

Unutmak olsun...

Ama kimseye teslim olma...

İçten ol, telaşsız, kısa ve açık seçik konuş.

Başkalrına da kulak ver.

Cahil olduklarında ve saçmaladıkları zaman bile dinle onları;

çünkü dünyada herkesin öyle bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil...

Başarılarınında tadını çıkar...

Nekadar küçük olursa olsun...

İşinle ilgilen...

Hayttaki dayanağın odur...

Seveceğin bir iş seçersen yaşamında  bir an bile

çalışmış ve yorulmuş olmazsın.

İşini öyle seveceksin ki başarıların bedelini

 ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de

 yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün...

Ve göründüğün gibi ol...

Sevmediğin zaman...

Sever gibi yapma...

Çevrene önerilerde bulun...

Ama hükmetme...

İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.

Ve unutma ki insanlığın yüz yıllardır öğrendikleri bir

kumsaldaki kum tanecikleri değildir.

Aşka burun kıvırma sakın...

O çöl ortasındaki...

Yemyeşil bir bahçedir...

O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin

sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi...

Ahlaksız bir kazanca...

Tercih et...

Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı

 bir ömür boyu sürer.

Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup

olman bile zafer sayılır.

Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme...

Gençliğine yakışan şeyleri

 gülümseyerek teslim et geçmişe.

yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini

engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü...

 Değiştiremiyorsan...

Yelkenini...

Rüzgara göre ayarla...

Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalarla değil,gemiyi limana

 getirip getirmediğinle ilgilenir.

Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki evreni

yargılamak imkansızdır..

Onun için kaygılarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.

 Doğduğun zamanları...

Hatırlarmısın...

Sen ağlarken...

Herkes sevinçle gülüyordu...

Öyle bir ömür geçir ki...

herkes ağlasın ...

Sen öldüğünde...

sabırlı,sevecen erdemli ol...

Bütün servetin sensin...

Görmeye çalış ki ;

 Bütün olumsuzluklara rağmen "Dünya"

 İnsan oğlunun bu alemde ki yegane mekanıdır.

Zamanlar farklı olsada mekan aynı mekan.

Değişsede bin yıllar insanlar aynı insan

 

 

AŞK VE ZAMAN

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş.
Bunun üzerine hepsi, adayı terketmek için
sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.
Çünkü, mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman,
Aşk, yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.
Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"diye sormuş.
Zenginlik,"Hayır, alamam.
 Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş.
"Kibir, lütfen bana yardım et!"
"Sana yardım edemem Aşk.
Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin."
diye cevap vermiş Kibir.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş:
"Üzüntü, seninle geleyim..."
"Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki,
Aşk'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş:
"Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş.
Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini
onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.
Yeni bir kara parçasına vardıklarında,
Aşk'a yardım eden, yoluna devam etmiş.
Ona ne kadar borçlu olduğunu farkeden Aşk,
 Bilgi'ye sormuş:
"Bana yardım eden kimdi?"
"O, Zaman'dı" diye cevap vermiş Bilgi.
"Zaman mı?
Neden bana yardım etti ki?"diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar
büyük olduğunu anlayabilir..."

 


 

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar

 ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi.

 Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar

göndererek  karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde

 ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. 
İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından,
birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı.

 Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde

komşu ülke hükümdarına gönderildi.
 Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar:

"Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum.
 Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir.
 Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir.
O heykeli bulunca bana haber ver."

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı.

 Üç altın heykel gramına kadar eşitti.
Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı.
 Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle
incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti.

Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu
ve kimse çözüm bulamıyordu.

Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr
olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi.
İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç,
hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı.

 Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi,
 sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.
Teli birinci heykelciğin kulağından soktu,

 tel heykelin ağzından çıktı.
İkinci heykele de aynı işlemi yaptı.

 Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.
Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı.
Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor,
oradan öteye gitmiyordu.

 

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:
* "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
* Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa,

 o insan da makbul değildir.
* En değerli insan,

 kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim

 

 

 

Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar. Değişik konular üzerinde konuştular.
Birden Allah ile ilgili konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi
Allah'ın varlığına inanmıyorum."
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana
söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu,
terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimse acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..."
Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş
olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü.
Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok"
Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim." Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı."
Berber: " Himmm... Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?"
Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. Işte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni..

 
  Toplam 75797 ziyaretçi (140771 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol