*** SEVGİ YOLU ***
  Manevi tedavi yolları
 


MÂNEVİ TEDÂVİ YOLARI

Mânevî Nesep

Cismimizin babası Adem (a.s.) olduğu gibi, ruhumuzun babası da Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dır. Onun varisleri olan mürşid-i kâmilleri de mânevî baba kabul ettiğimiz için, Sıddîk-ı Âzam’dan bu zamana kadar gelen Pîrân-i İzâm’ın, altın halkada yeralan, silsilede geçen meşâyih-i kirâmın bir bir adları zikredilerek ruhlarına bir Fatiha ile üç İhlâs-ı Şerif okunur. Maddi nesebi olmayan, nasıl makbul sayılmazsa, mânevî nesebi olmayan da düşük çocuk kabul edilerek itibar görmez. Rûhumuzu, arştan yere indirerek bu dünyaya gelmemizi ana ve babamız sağlamışsa, mânevî babalarımız da bizi tarif ettikleri evrad ve ezkâr ile tekrar geliş yeri olan arşa uçururlar. Yere inişimize "hubût" (iniş); arşa seyrimize, Hakk’a kavuşmamıza, "uruc" (çıkış) kavsi derler. Elbette, Allah’a kavuşturan, muhabbetine eriştirenlerin, bu noktada hak ve hukukları daha fazladır.

Öncelikle Yapılması Gereken Vazife

Cenab-ı Hakk’a olan görevler yerine getirilir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in, ashâbının ve müsbet ulemanın görüşlerine uygun bir inanca sahip olunur. Farzlar (namaz, oruç, hac, zekat) edâ edilir, bilhassa kul hakkı ödenir, vacip, sünnet ve müstehaplara riayet edilir. Mecelle kaidelerinde de olduğu gibi, "Evvela mania kaldırılır, sonra yola devam edilir." "Kâbiliyet vermiş de ona kötülük ve takvasını ilham etmiştir." (Şems: ayet-i celilesinde belirtildiği üzere, başta isyan ve azgınlıktan tam manasıyla vazgeçer sâlik. Allah’a giden yolun engelleri kaldırılarak Mevla’nın muhabbetine, zâtına süratle gidilir. Şah-ı Nakşbend (k.s.): "Yolumuz akreb, Allah’a en çabuk kavuşturan yoldur." buyurur.

Evrâd ü Ezkâr

Maddi hastalıklarımızın tedavisi için, bitkilerden ve hayvansal yağlardan nasıl ilaçlar temin ediliyorsa, kalbimizin de mânevî hastalıkları (kin, kibir, hasetlik, gıybet, hile, onu-bunu aldatma, hırs, koğuculuk, hayvani duygu, şehvet, şöhret, dünya hırsı) için Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerden çıkartılan tavsiyelerle şifaya kavuşmaya ihtiyacımız vardır.

"Biz Kur’an’dan öyle âyetler indiriyoruz ki, mü’minler için şifa ve rahmettir." (İsra: 82) Hastasına ilaçlarını takdim eden doktor, perhizlerini de tenbih ettiği gibi, gönül doktorları da, yapılması meşru olmayan hasletleri haber verir tabilerine. "Peygamber size ne verdiyse (her ne emir verdiyse) onu alın ve yasakladığından (ana ve babaya isyan, yetim malı yeme, ölçü ve tartıda haksızlık yapma, ticari ahlaksızlığa gitme; faiz, zina, içki, kumar, başkasının hakkını gasbetmekten) vazgeçin." (Haşr: 7)

Evrad Okumadan Evvel

Riâyet Edilmesi Gereken Hususlar

1- Seherde kalkılır.

2- Varsa kaza namazı eda edilir.

3- Teheccüd namazı kılınır.

4- Karanlık bir mekan seçilir.

5- Temiz bir seccade üzerinde oturulur.

6- Güzel kokular kullanılır (Gül esansı tercih edilir).

7- Rabbimizin bizi müşahede ettiği, gördüğü düşünülür.

8- Hata ve isyanlarımız gözönüne alınır.

9- Niyetimiz rıza-i İlâhî olur.

10- Sâlik, kendini Haremeyn-i Şerifeyn’de (Beytullah ve Peygamberimiz’in mescid-i saadetinde) kabul eder.

 

SÂLİK'İN VASIFLARI VE AHLÂKİ YAPISI

Allah’ın emirlerini gözetip, nehyinden kaçan, "Peygamber size ne emir verirse onu tutun, yasakladığından da sakının." (Haşr: 7) ayet-i celilesine riayetle nefsini arıtıp, ruhunu durultan salik, şu hususlara azami dikkat gösterir:

1-Devâm-ı Vuzû

Nefis, cin ve insan şeytanlarının şerrinden emin olmak için devamlı abdestli bulunur. Yatsı namazını eda ettikten sonra, yatmadan önce abdest alıp iki rekat namaz kılar; dualarla, zikirlerle, gününü nasıl geçirdiğinin hesabını inceden inceye yaparak, mânevî sır perdesinin açıldığı ânı gözeterek yatağına girer salik.

2-Devâm-ı Halvet

İnsanlardan ayrı yaşamanın gayesini celvet, halkın irşad ve ıslahı için görür salik. Akünün dolmasından maksat, kendisinden arzu edileni yerine getirmek olduğu gibi, derviş de gece ve gündüzleri rabıta ve murakabesiyle, arştan inen feyiz ve tecellilerle dolarak, alemi tenvir eder.

Nefsi ıslah için insanlardan ayrılıp, daracık bir mekanda azıcık yiyecekle yetinip vakit geçirmenin anlamı olan halvet; ashab-ı kiramın talip olduğu çileyi örnek alarak, "Zâhirde halkla, batında Mevla ile" olmaktır. Dışarıya kapalı, Allah’a açık olan o mekanda, vücûdu da kabir yaparak, "ölmeden evvel ölme" sırrına erişmektir. "İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır." hadis-i şerifinin muhatabı olmaktır merğub olan, övülen halvet.

3-Savm (Oruç)

Oruçtan gaye, sadece yemekten-içmekten, cinsi münasebetten uzaklaşmak değil, bütün azayı, ne için yaratılmışsa onun için kullanmaktır; oruç sayesinde takvaya ulaşmaktır. Yemekten-içmekten münezzeh Mevla’nın ahlakıyla ahlaklanmaktır. Arifler; yalan, dedikodu, iftira v.s. gibi çirkin bütün hasletlerin zuhurunda keffaret tutarlar, Allah (c.c.)’tan gayri düşüncelerde ise oruçlarını kaza ederler.

4-Sükût

Peygamberimiz (s.a.v.)’in, "İki hususta teminat verenin cennete girmesine kefilim." diye buyurdukları, dil ve namus, hataların en çok zuhur ettiği yerlerdir. "Her ne söz söylerse, mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır." (Kaf: 18) "Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve sağlam söz söyleyin." (Ahzab: 70) ayetlerine riayet eden kamil insanlar, kâlden ziyade hâl diliyle konuşurlar.

Elvan lakabıyla anılan rahmetli Ali Yıldız, Üstazımıza, Sivaslı İsmail Hakkı Toprak (rh.a.) (ö. 1973)’ın evlatlarından birini getirir. Lisanen konuşmadan gönüller konuşmaya başlar ve uzunca, derin bir sükuttan sonra veda edilir.

Şah-ı Nakşbend (k.s.): "Sükûtumuzdan istifade edemeyen, sözümüzden faydalanamaz." buyurur. Hâl diliyle konuşabilmek, kalplerden faydalanabilmek için, gönül frekanslarının tutması gerekir. Büyüklerin sükûtu tercih etmeleri, hâl diliyle konuşmaları sebebiyledir.

5-Zikir*

İnsan, üç hâlin dışında değildir. Ya ayaktadır, ya oturur, ya da yanı yerdedir. "Onlar ki, gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yanları üzerinde yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında inceden inceye tefekkür ederler, düşünürler." (Âl-i İmran: 191), "Onlar, ne bir ticaretin ne de bir alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı erlerdir." (Nur: 37) ayetleriyle mü’minin her an zikrullahda olduğu belirtilir. "Nice erler ki, ne ticaret, ne de alışveriş, kendilerini, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar." Nefislerinde, aile ve komşu ilişkilerinde, ticaretlerinde ve bütün davranışlarında emr-i İlâhiye kulak verirler.

Unutkan olmamızdan dolayı bize insan denmiştir. En çok gaflete düştüğümüz iki husus ise:

1-Ezelde verdiğimiz söz.

2-Hiçbir zaman unutmamamız gereken Hâlikımızdır.

Unutmanın zıddı hatırlamaktır. Hatırlamanın Arapça karşılığı ise zikirdir. "Rabbiniz değil miyim? diye şahit gösterdiği zaman, "Evet Rabbimizsin, şahidiz." dediler (A’raf: 172) Ve, "Unuttuğun vakit Allah’ı an." (Kehf: 24)

________________________

*Sâlik’in vasıfları arasında zikredilen bu mevzuu ayrı bir başlık hâlinde bu konuyu mütakiben geniş olarak işlenmektedir.

 

 

 
  Toplam 75750 ziyaretçi (140724 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol