*** SEVGİ YOLU ***
  Hurafaler
 





Kuran ve Hadislerde manası açık olan hükümler vardır. Bunlara mühkemat denilir.
Birde manaları açık olmayan hükümler vardır ki, bunlara da müteşabihat denilir. Dünya hayatı bir imtihan ve sınanma yeri olduğu için dinimizin bazı hükümleri özelliklede istikbale ve ahirete ait meseleleri perdeli ve üstü kapalı olarak teşbih ve temsillerle anlatılır. Ta ki imtihan sırrı bozulmasın. İnanan ve inanmayanların iradesi elden alınmasın. İsteyen istediği yolu serbestçe seçsin.

İşte bundan dolayı Kuranda ve Hadislerde manası açık olmayan veya teşbih ve temsil ile anlatılan hükümlerin zahir manasına bakmamak o temsil ve teşbih ile neyin anlatılmak istendiğine bakmak lazımdır. Eğer böyle yapmazda, doğrudan doğruya anlatılanları olduğu gibi anlamak tarafına gidersek yanlış yaparız ve bir çok hurafe vari düşünceye kapı açarız..!! Böyle yanlış bir düşünceye kapı açmamak içinde Kuranın ve Hadislerin mealinden ziyade tefsirlerini okumak daha isabetli ve yerinde olur. Müteşabih olarak anlatılan meselelere bir örnek verelim... Mesela:

Bir gün Peygamberimize asv Dünya neyin üzerinde duruyor diye sordular. Bu suale Peygamberimiz asv teşbihli bir cevap verdi. Ve dedi. " Dünya öküz ile balık üzerinde duruyor."
Şimdi bu cevabın zahirine bakanlar dünyanın altında kocaman bir öküz ve balık var diye düşünmüş ve öküz boynuzunu sallayınca deprem oluyor gibi hakikate uygun olmayan yorumlar yaparak hurafe dediğimiz düşünceye yol açmış. Oysa bu Hadisi ehli olan birisi tefsir ettiği zaman bu Hadisle Peygamberimiz asv neyi kastetmiş ve bize neyi anlatmak istemiş ona bakar ve o Hadisin hakikatini birçok yönüyle izah ve beyan eder. Şöyle ki:

Birincisi... Bilindiği gibi dünyamız kara ile denizlerden müteşekkildir. Karada insanlar ziraat yaparak geçimini sağlar. Bu da öküz ile yapılır. Sahilde yaşayanlar ise balıkçılık yaparak geçinir buda balıkla olur. Demek dünyada yaşayan insanların maişeti yani geçimi ökuz ile balık vesilesiyle olur.
İşte Peygamberimiz asv buna dikkati çekerek... Dünya öküz ile balığın üzerindedir demiş.

İkincisi... Bilindiği gibi eski dönemlerde dünyanın sabit, güneşin de dünyanın etrafında döndüğü kabul edilirdi. Oysa gerçekte dünya güneşin etrafında dönüyordu. Buna işareten dünyanın sabit değil de hareket eden olduğunu işari mana ile ifade etmiş oluyordu. Çünkü ilk sorduklarında öküzün üzerinde demiş. Daha sonra da balığın üzerinde demiştir.
Mesela size sorsalar tren nerede?
Sizde Çatalca da deseniz. Bir müddet sonra tekrar sorsalar bu seferde Çekmecede deseniz. Sizin bu cevabınız trenin hareket ettiğini sabit olmadığını gösterir. İşte Peygamberimizde asv verdiği cevapla dünyanın döndüğünü ima etmiş ve Dünya öküzle balığın üzerindedir demiş.

Üçüncüsü... Her hadisenin bir maddi boyutu birde manevi boyutu vardır. Maddi olarak dünyanın geçimi tarım olarak öküzle ve sahildekiler de balıkla bunu temin eder. Manevi boyutunda ise karaları ve denizdeki canlıları temsil eden ve onların şuursuz olarak yaptıkları işlere şuurlu olarak nezaret eden ve onların tesbihatlarını Cenab-ı Hakka takdim eden ve isimleri sevr ve hut olan ve dünyamızı âlem-i gaybda temsil eden bu iki melaikeye işaret ederek onların manevi olarak dünyaya nezaret ettiklerini ima etmiş ve Dünya öküzle balığın üzerindedir demiş.

Bu misalde görüldüğü gibi işin zahirine bakarsak dünyanın altında dünyayı taşıyacak kadar büyük bir öküz ile balığı kabul gerekiyor. İşin hakikatine ve hikmetine bakılınca başka mana ve hakikatlerin olduğu görülüyor. Buna bir misal daha verelim.

Sırat köprüsü için "kıldan ince kılıçtan keskindir" denmiş. Yine burada da bir hakikat Teşbih ve temsil yolu ile anlatılmış. Eğer biz bu ifadenin zahirine bakarsak hayalimizde kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprü düşünürüz. Ve aklımız bunu anlamak ve kabullenmekte zorlanır. Oysa biz bu lafzın zahirine değil de anlatmak istediği manaya baksak farklı bir mananın olduğunu görürüz. Bilindiği gibi bazı şeyler teşbih ve temsil ile daha iyi anlaşılır. Aslan gibi adam. Dediğimiz zaman herkes ne maksatla dediğimizi anlar. Kimse gidip de adamda kuyruk pençe aramaz. Veya devlet..."Kalemle kılıç üstündedir" dediğimiz zaman hiç kimse devleti gerçek bir kalemle kılıcın üzerinde düşünmez. Kalemden maksat Alimler, kılıçtan maksadın Ordu olduğunu bildiği gibi... Dini olan kavramlarında bir kısmının bu şekilde teşbih ve temsil ile anlatıldığını bilmeli ve ona göre meseleye bakmalıdır. Sırat köprüsü kıldan ince, kılıçtan keskin den... Allahın hükmündeki adalet vehassasiyeti anlamalı, orada haksızlığın adam kayırmanın rüşvetin yalan delil ve şahitlik gibi insanların dünyasında olan ve haksızlık ve adaletsizliğe sebep olan kavramların orda olmayacağını ve geçmeyeceğini ifade etmek için. Sırat köprüsü kıldan ince kılıçtan keskindir. Denmiştir demeliyiz.

Yukarıda örnek verdiğimiz meselelere Kuranda geçen... Allahın ipine sımsıkı sarılın, Veya mahşerde kurulacak terazi... Gibi birçok kavramlar bize dünyada gördüğümüz emsallerini hatırlattığı için zihnimize onları getiriyor ve bunları da onlar gibi düşünmemize sebep oluyor. Oysa bu âlemde gördüklerimiz bu âleme uygun ve bu âlem cinsindendir. Ahirete ait işler ve kavramlar ise o âleme uygun ve o âlem cinsindendir. Mesela köprü geçişi sağlayan bir şeydir. Maddi âlemin köprüsü o âlem cinsinden ve maddeden olur. Taştan, tahtadan, betondan vs. Üzerinden karşıdan karşıya geçersiniz. Rüya âlemine geçmek için uyku köprüsünden geçmeniz gereklidir. Kıştan tan yaza geçmek içinde ilkbahar köprü olur. Dünyadan ahirete geçmek için de ölüm köprü olur.
Mahşerden cennete geçmek içinde sırat köprü olur. Burada görüldüğü gibi her köprü geçişi sağlar. Köprülerin cinsi o âlem cinsinden ve oraya uygun olur.

Şu hakikati unutmamak gereklidir. Her ilmin ve fennin erbabı kendi sahasındaki derin ve ince meseleleri teşbih ve temsillerle anlatmıştır. Bu teşbih ve temsiller ilim ehlinden avam dediğimiz halk tabakasına doğru indikçe o temsil veya teşbih hakikat olarak algılanmaya başlar. Zaman içinde o teşbih teşbihliğini yitirir ve hurafelere kapı acar. Halkımız arasında bu manada birçok akıl ve mantık dışı inanış ve kabullenmeler vardır. İşin içine birde manevi duyguları istismar eden kimseler girdimi o zaman bu batıl ve hurafe olan ve Dinin asliyet in de olmayan birçok şey ortaya çıkıp insanları kendiyle meşgul eder. Bunların bir kısmı insanın inancını sarsacak ve zedeleyecek dereceye çıkabiliyor. Allahtan bilmemiz ve beklememiz gereken şeyleri ölü cansız ve şuursuz şeyler den bekler ve ister hale geliyoruz. Bunlara birkaç örnek verelim...!!!

Atın nalından uğur beklemek.
Nazar boncuğu denen bir cam parçasından korunma beklemek.
Türbede yatana dua edip ibret alma yerine onu sahib-i himmet gibi görüp ondan isteme.
Mezarlarda taze okunmuş yasin ve fatihalar satın alma.
Kurşun döktürerek demirden istikbalini bilmesini ve görmesini istemek.
Allahın günlerinin bazısını uğurlu, bazısını uğursuz sayarak günleri fail-i muhtar görmek.

Bunlar gibi daha yüzlerce batıl ve esassız olan ve bir müslümanın asla inanmaması gereken bu hurafelere ne demeli. İslam ın esasında tevhid vardır. Yani Lailaheillallah dediğimiz vakit şunu ifade ediyoruz. Allahtan başka ila yok. Allahtan başka mabut yok. Allahtan başka Rezzakyok. Allahtan başka kadir yok. Ve hakeza... Bizim bu inanç ve anlayışta olmamız gerekir. Maneviyat istismarcılarına ve hurafe vari inanışlara kapı açmamamız ve bu gibi konularda daha duyarlı ve daha hassas olmamız gerekmektedir...!!! 




Diyanet'in 'hurafe listesi':

- Ateşe su dökülürse cin çarpar, yiyeceklerin ağzı kapatılmadığında gece onlardan cinlerin yediği anlayışı,
- Kuran ve sünnet ile örtüşmediği halde dövme yaptırmak, erkeklerin küpe takması, burçların insan karakterine etkili olduğu inancı,
- Türbe, yatır gibi yerlerden medet ummak. Bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
- Sünnet olan çocuğun acısının azalacağına inanılarak sünnet olma anında annesi ve diğer hanımlar tarafından oklava çevirmek,
- Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak,
- Konuşmayan çocukların konuşabilmesi için cuma namazından sonra müezzin tarafından cami anahtarını çocuğun ağzına sokup çıkarmak,
- Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek,
- Kırkı çıkmamış bir bebeğin tırnakları kesilirse o çocuğun hırsız olacağına inanmak,
- Küçük çocukların üzerinden atlanıldığında boylarının kısa olacağına inanmak,
- Çocuğu olmayanlara çocukları olması için deve dili veya etini yedirmek,
- Çocuk doğan eve 40 gün süre ile et alınmaması gerektiğine inanmak,
- Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmadan evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak,
- Boyu ölçülen çocuğun cüce kalacağına inanmak,
- Gelinin kucağına erkek çocuk verilince çocuğunun erkek olacağına inanmak,
- Loğusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla, bulunduğu yere süpürge, soğan, sarımsak asmak, yastığının altına iğne, bıçak gibi şeyler koymak,
- Loğusa kadını kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak,
- Hamile kadınların saçlarını kesmemeleri gerektiğine inanmak,
- Nikah esnasında gelin ve damadın birbirlerinin ayağına bakması halinde, önce basanın sözünün geçeceğine inanmak,
- Gelin ve damadın üzerine para, üzüm, şeker ve leblebi gibi şeyler atıp, kapıda küp kırmak,
- Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak, mendil veya eşarp sallatmak,
- Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul edilmesi,
- İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, gece vakti tırnak kesmek, cuma ve arefe günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak,
- Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak,
- Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak,
- Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın defedileceğine işaret saymak,
- Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,
- Cenazenin 7., 40., 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde hatim ve mevlit okutmak,
- Cenazenin alkışlanma uğurlanması, cenazenin arkasından slogan atmak ve çiçek serpmek, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak, kefen arasına dua, ayet ve vasiyetname koymak, ölen kimse için arefe günü kurban kesmek,
- Hastanın başı üzerinde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek,
- Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden şifa beklemek,
- Hıdrellez günü sahile gidilerek kuma veya toprağa ev, araba veya kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride onlara sahip olunacağına inanmak,
- Camiye girerken cami duvarını öpmek,
- Tekke ve türbelerde kurban kesmek, türbe ve tekkelerden şifa beklemek, mum yakmak, el yüz sürmek,
- Misafirin, askere gidenin veya yola çıkanın arkasından su dökmek,
- Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
- Ay ve güneş tutulmasında silah atmak, teneke çalmak


 
  Toplam 75822 ziyaretçi (140797 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol