*** SEVGİ YOLU ***
  Senai Demirci'den
 




Ellerimiz elinizdedir Efendim...


Bildik ki, siz insanların en lütufkârısınız… Bir köleyi, bir çocuğu dahi geri çevirmezdiniz. Birinin elini tuttuğunuzda, elinizi tutan kimse bırakmadıkça elini bırakmazdınız.
Çölün aziz misafiri. Suskunların kutlu sözcüsü. Hüzünlerin sabırlı bekçisi. Teselli yağmuru. Huzur pınarı. Efendimiz...
Kokunuz duyuldu önce. Saçları rüzgârın yakasına tutuşmuş çocuklardan biri ellerini kumlardan çekip koştu. Gözlerini yukarı çevirdi. Yukarıların habercisinin, yücelerin gezgininin yüzüne bıraktı kalbini. Kanatlarını sessizliğin avucuna yayıveren kelebekler asılı kaldı havada. Rüzgâr nefesini tuttu. Kum tanecikleri gül yüzünüzün kıvrımlarına koşuştu. Billur elleri uzandı nur ellerinize. Eline avucuna yığdı çocuk sevinçlerinin hepsini. Bakışlarını akıttı yüzünüze. Gözlerinize, ta gözlerinizin bebeğine baktı Efendim.
Varlığınızın çölü gül(l)e çevirdiğini, ölümü sonsuza bitiştirdiğini bilerek b/aktı gözlerinizin içine. Kendisinden önce kardeşlerini yutan çölün tozları/nı temizle/n/di ellerinizle yüzünden. Nefes aldı gözlerinizle buluşunca gözleri.
Belki de delice seğirtti ardınızdan.
Siz de onu beklediniz belki; hepimizi, her şeyimizi, bütün kızlarımızı kucaklayan, yitirdiklerimizi bize yeniden vaad eden tebessümünüzle beklediniz. Kız çocuğunun dudağında sonsuza goncalanan tebessüm gülleri açıldı. Sizin karanlıkları dağıtan, hüzünleri silen, korkuları boğan tebessümünüze dokundu bakışları. "Kal" dedi gözleri, "biraz kal, gitme…" Avucunuza bıraktı avuçlarının huzurunu… Belki birkaç adımı birlikte attınız Efendim.
Yavaşladınız. Ki hiç acelenizin olmadığını bilirdik. Boyu hizasında eğiliverdiniz. Bize döndüğünüz gibi, yükseklerin en yükseği miracdan iner gibi. Bizim hatırımıza indiğiniz gibi el üstünde tutulduğunuz semâdan arzın çölüne. Gözümüzün yaşını silmek için alkışlandığınız göklerin cezbesinden sıyrılıp bulandığınız gibi dünyanın hüznüne.
Sırf bizi sevindirmek için Yakınlık makamından uzak kalmaya razı olduğunuz gibi.. Eğildiniz Efendim, eğiliverdiniz. Yanımıza döndünüz. Yüzümüze baktınız. Hatırımızı saydınız. Nazladınız.
Kız çocuklarımıza ebedî teselliler getirdiniz deste deste. Kucakladınız sımsıcak. Medineli kız çocuğunun elinden tuttunuz. Adı kâh Hacer, kâh Maria, kâh Samaneh belki Rojda ya da Lena oluverdi. Fıtratı İslam idi kız çocuğunun…Onun sevincini öncelediniz; sonraya bıraktınız başkalarını. Onu sevindirmeyi önemsediniz, bekleyenleri ötelediniz.
An dondu. Mekân doğruldu. Çöl dirildi. Zaman yeniden kanatlandı bakışlarınızın göğünde. Tebessüm ettiniz. Küçük kız çocuklarının hatırını her şeyin önüne aldınız. Onlar için çektiğiniz sancıları sakladınız onun gözlerinden. Onlar için kanayan ayaklarınızı unuttunuz onun sevincinde.
Dualarınızın göğünde bir güneş gibi yükselttiniz kız çocuğu mutluluklarını . Ellerinizin nuruyla ışıdı kızın yüzü. Ve kızın ışıyan yüzünden yansıyan ışığın aksi sevinç sevinç pencere önlerimize kadar taştı. Ve kızın gözlerine nakşolan gül yanağınızın kokusu döndü dolaştı kızlarımızın yanağına bulaştı.
Şimdi, o kızın yanağından miras bir ışıltıyı ve kokuyu taşıyor kızlarımızın yanakları. Onların lüle saçlarında, ceylan titrekliğindeki iri gözlerinde, beyaz gülüşlerinde, yarım kalmış, acemi ve masum dualarında sizin tesellinizi içiyoruz her gün. Küçük kızlarımızı seviyoruz Efendim sayenizde. Onlar için umutlanıyorsak, sizin müjdenizle. Onları sevindirebiliyorsak , sizin hatırınıza Efendim…
Ne varsa sevgiden yana elimizde avucumuzda, mayasını sizin tebessümünüzden devşirdik Efendim.
Efendimiz, Neden hâlâ elini tutmaktan uzak düştüğümüz kızlarımız var bizim. Elimize tutunan yetimleri, öksüzleri ötelere öylece düşüncesizce itiverdik biz. Kızlarımızın sımsıcak tebessümlerini soluğumuzdan buz tutmuş dipsiz kuyulara savuran buzdan heykelleriz biz. O masum dudakların "Baba!" deyişlerini huzursuz ve telaşlı saatlerin yüzünde par(ç)alayan babalarız biz…
Şimdi, kapı arkalarında baba yolu bekleyen nazenin kız çocuklarını babasız bırakanlarla aynı şehirleri paylaşıyoruz biz.
Bir gün olsun, âh bir an olsun, kızımız tutunca elimizden, hiç bırakmamaya ahdederken biz, o bırakmadıkça onun elini bırakmamaya niyetlenirken biz, hatıranı ete kemiğe bürüyüp giyinebilir miyiz? Nasıl olur da o billur elleri salıveririz ellerimizden nâr görüp çözülüvermiş buz gibi biz? Niçin gözlerinizin içine büyüdüğümüz zaman da o ışıltıyla bakamayız o kız gibi biz? Acaba biz kimlerdeniz? Sizin tuttuğunuz eli tutamayıp itenlerden miyiz?
Ellerinizden kızlarımızın gül kokladığı Efendimiz… Özür dileriz.
Menbaı siz olan, kızlarımızın yüzünden bize yansıyacak bir sadakalık ışıltı dileniriz. Affımızı isteriz.


Senai Demirci


Kıl Beni Ey Namaz
Çöllerden Topla Hücrelerimi
Rahmetinin Vahasında Ağırla Bu Yitik Kalbi


Kıl Beni Ey Namaz
Secdede Ruhumu Yeniden Fısılda Bana
Şahdamarı Yakınlığından Emzir Bu Puslu Bedeni


Kıl Beni Ey Namaz
Küçülsün Dağlar
Denizler Taşsın
Dağılsın Kalabalıklar
Rüku Rüku Doğrult Eğriliklerimi


Kıl Beni Ey Namaz
İkiye Bölünsün Kalbim
Ortasından çatlasın Kıblenin şakağında
Sevginden işaret Parmağı Değsin Yeter Ki Göğsüme


Kıl Beni Ey Namaz
Topla Sevdalarımı Kırık Aynaların çatlaklarından
Ömrüme ilikle Sevinçlerimi
Firuze Düşler Düşür Alnımın şafağına


Kıl Beni Ey Namaz
Tenim İbrahim Gibi Ateşe Düşmüşken
Uzak Tut Nefsimin Nemrudundan Beni
Gül Kokulu Serinlikler Yağdır Yüreğime



Göznurum Ey


Canım Namaz
Kıl Beni Ey ömrüm Namaz
Secdene Al Beni De
Gül Değdir Gönlüme
Aşkına Yaz Beni De Yarim Namaz



Kıl Beni Ey Namaz
Günahın, isyanın, Nisyanın Kuytusunda Büyüttüğüm
Pişmanlığımın Yüzünü Yerden Kaldır
Utandırma Beni
Al Karanlıklarımı
Gözbebeğinde Yıka


Kıl Beni Ey Namaz
insan Kıl Beni
Doğru Kıl
Duru Kıl
Diri Kıl Beni
insan Kıl Bu Bedeni


Ah, Alnımı Dayadığım Secdegahıma Kim Serpti Bu incileri Kim
Kim Bu Dua Hammalı Ellerimin Yüküne Ortak Kim
Ah, Ziyankar-i çarık
Ah ,namütenahim Kavrayışın Yolcusu
Ah, içimde Biriktirdiğim Yalnızlığın Seyrüsefer Gölgesi Ah..


Gitmek, Gidememektir Kendimden
Amentünün Arasatında Bir Tedirginim Ben
Aklımın Köşe Bucak ilticaları Sevgilide Kaldı
Hangi Gaflete Büründü Ki Ellerim
Sızlatıyor Dokunduğu Tenleri Ah..


Haydi Felaha
Haydi Felaha
Haydi Namaza
Haydi Kurtuluşa




Göznurum Ey
Canim Namaz
Kıl Beni Ey ömrüm Namaz
Secdene Al Beni De
Gül Değdir Gönlüme
Aşkına Yaz Beni De Yarim Namaz


SENAİ DEMİRCİ











OMUZUMDA TAŞIDIĞIM

Bitmeyecekmiş sandım akşamları. Hep gelecek diye elimin altında bildim sabahları.

Tepemden sessiz habersiz geçiverdi öğle güneşleri. Yüzümden tebessüm mahzun ikindileri, dilencilere “ versin!” der gibi başımdan savdım.

Güneşi batıran akşamlara, bir günün güneşinden önce batacağımı fısıldayan gün batımlarına hiç yüz vermedim. Hiç kimsenin arayıp sormayacağı, sözümü duymayacağı, sesimi aramayacağı unutuluş zulmetlerime gömüleceğimi hatırlatan yatsılara kulak asmadım. Gecenin sahte ışıklarını perde diye çektim hüznümün sarı soluk yüzüne.
Yarınların tozlu raflarına yasladım pişmanlıklarımı. Uyuttum “Ah!”larımı. Vurdumduymazlığın kirli halısı altına süpürdüm boğazıma batan c/an kırıklarını. Ağrısını dindirdim çelişkilerimin. Çığlığını susturdum militan tereddütlerimin. Emellerimi hiç bitmez mevsimlerin salıncağına yatırdım. “Sus!” dedim sorularıma. Erteledim. Y/anımdan kovdum iç çekişlerimi.

Yakama yapışan hüzünleri elimin tersiyle ittim. Sokakların tanıdık yüzlerinde erittim terk edişleri. Kaldırımların zift karası çamuruna sardım korkuyu bekleyişlerimi. Acıyı hiç dolaştırmadım yanımda. Ayağından vurdum. Vitrinlerin parıltısında parçaladım kaygıları. “Hep başkaları ölüyor…” kaçamaklarıyla avuttum ölüme yazıldığım gerçeğinin z/amansız sızlanmalarını.

Billboardların albenisinde, sahte tebessümlerin kıvrımında boğdum beni hüsrana saran gün geçişlerini. “Daha çok, daha çok..” şeye sahip olmanın siperine dalarak savuşturdum fena ve zeval kurşunlarını, kayboluş ve tükeniş oklarını.
Hiç yara almadım. Kanamadım. Benlik kabuğuma çizik attırmadım. Dokundurmadım varlığımın çeperlerine. Büsbütün ve eksiksiz kaldım. Yakamı çekip çekiştiren, ayaklarıma dolanıp duran sızıları uyanıklık sandığım uykularda rüyaya yordum. Ciddiye almadım. Hiç üşümedim. Hiç çıplak kalmadım. Yırttırmadım ömür defterimin sayfalarını. Kirpiklerimi ıslatmadım. Yüzümü saklamadım. Boynumu eğmedim hiç. Kendimi hep burada sandım.
Son gün gelmeyecek sandım. Bitmeyecek sandım nefesimi. Aldandım. Dünlerin loş serinliğinden emzirdim mazeretlerimi. Uykuya yatırdım arayışlarımı. Uzakta sandım tükenişleri. Dudağıma değen zevâlleri, kalbimi kanatan yitişleri tatmaktan kaçtım.
Ah ki, ayaklarımla kaçtığım akıbet ayak ucumdaymış meğer. Uyuyarak unuttuğum gerçek başucumda yastıkmış meğer. Ellerimle yakamdan ittiğim gerçekler avuçlarıma yazılmış meğer. Gözlerimi kaçırdığım kırılgan fotoğraflar kirpik uçlarıma çekilmiş meğer.

Sözünü etmediğim, laf arasında zikretmediğim korkular, dilime damağıma dolanmış, sesime nefesime sinmişmiş meğer.

Sırtımı döndüğüm hüzünleri omzumda taşırmışım meğer. Taze nefeslerimle uzağa üflediğim sızılar şah damarımda pıhtı pıhtı közlenirmiş meğer.
Bitti ömrüm. Son nefese vardım

. Gençliğim zayi oldu. Elden gitti. Ömrümün acı meyvesi kaldı elimde. Elem verici günahlar. Utanç verici hatalar. Yüz kızartıcı isyanlar.

Gençliğimden bana kalan pişmanlıklar. Sadece pişmanlıklar.

“Ah keşke”lere sarıyorlar bedenimi şimdi. “Niye bana söylemediler, neden beni uyarmadılar ki..” hüsranıyla bağlanıyor gözlerim. “Nasıl olur, şimdi ben mi öldüm yani!” şaşkınlığıyla bağlıyorlar çenemi. “Yine mi cenaze var…”, “Ölen kim acaba!” diye diye kanıksanmış, dudak ucuyla söylenmiş, lüzumsuz haberler, gereksiz detaylar, hemen unutulacak görüntüler tabutuna sürüyorlar yüzümü.
Bu defa da başkası ölen. Başkalarının başkası diye bildiği öldü bu defa. Ben. Ama ben. Bir başkasının başkası. Ben.

Yüzümü toprağa sunacaklar. Toprağa. Gözlerimi çevirdiğim haramlar şimdi ne kadar dilsiz, neşesiz. Çare umduğum dudaklar şimdi ne kadar sözsüz, ne kadar tesellisiz. Yüz bulmaya çalıştığım yüzler şimdi ne kadar çaresiz, ne kadar vefasız. Sığındığım can alıcı gözler şimdi ne kadar ilgisiz, ışıksız. Ağır ve soğuk bir bedenden ibaretim.

Koskoca bir ömrün içinde hatırını saydığım bu ten şimdi gözlerden ırak tutulası, toprağa sunulası. Hatırı için Rabb-i Rahimimin hatırını kırdığım bu ceset, şimdi, ne kadar ağır omuzlarımda, ne kadar da zor taşınası…
Söyleyin onlara. Omuzlarından indirsinler beni. Ben tabutumu kendim omuzlamışım meğer doğum günümde. Toprağa sunulası bir cenazeyi taşıyorum ben. Şimdi...



Yandım Gül oldum  

Ben kalbimi dünyanın dert duvarları arasında ezdirdim.Öyle çok özledim ki sonsuz genişliğini secdelerin.
Ruhum zahir parmaklıklar ardında tutuklu kaldı.Öyle çok yoksuluyum ki tekbirin gölgesinde içtiğim serinliğin.
Bencilliğin dehlizlerinde ümitsizce dolaştım,kayboldum.Öyle çok hasretim ki rukunun kavsinde belimi kıran ayrılıkları yere yıkmaya.
Ellerine cimrilik kelepçeleri vurulmuş bir zavallıyım ben.Çok isterdim bir kıyamın kıyametinde bencilliğimin küllerini göğe savurmayı.
Ayaklarını dar zamanların prangalarına kaptırmış mazlumum ben.Öyle hasretim ki yalnı ve yalnız Sana kul olmaya.Cümle dilenciliklerden kurtulmaya...Göğsümde sakladığım kanadı kırık serçeleri rahmetinin yuvasında uçurmaya.Öyle çok hasretim ki yalnız ve yalnız sana muhtaç olmaya.İçimde saklı sancılı incileri rahmetinin kıyılarına savurmaya.Mülteci ellerimin ayasında ölmüş kelebekleri kutsi nefhanın sunmaya.

Ben gururun mahkumu
Ben gerçeğin kaçkını
Ben günahın tutsağı
Ben,isyan çöllerinin çorağına sürgün yetimim.
Sevindir beni,sevindir,sev...
Hüzünlerimi bir secdenin billur sularında erit.
Korkularımı rahmetinin kucağında teskin et.

Ben,sahte uzaklıkların sürgünü
Ben,gayr_i sahih coğrafyaların gurbetçisiyim.
Ben,içine kalbimi sığdıramadığım dar vakitlerin küskünüyüm.
Öyle hasretim ki seccademin alnımdan öpüşlerine.

İşte huzuruna geldim.
Şöyle başımı sokacak bir umudum olsun istedim.
Yüzünden menekşe toplayacağım neş'elerin ovasında koşmak istedim.

Ben,sonsuz derinlikte uykuların yitiğiyim
Ben,unutuş uçurumları dibine unutulmuş cesedim
Ben,benlik ve bencillik yabancılıklarında evine yol bulamayan bir itilmişim.
Öyle çok özledim ki En Sevgili'nin en çok sevdiği yerde durmayı.
Öyle çok hasretim ki En Sevgili'ninen çok sevildiği halde olmayı.
Huzuruna vardım.
Geçtim kendimden.
Kendimi geçtim
Deldim benlik dağını.
Şirin'in oldum.
Yoruldu Ferhat.
İbrahim'in oldum.
Yandı her yanım.
Gül oldum.
Çöle verdim leylayı.
Aklı mecnuna verdim.
Mecnun oldum.
Yakınlığına geldim.
Kerem'ini gördüm.
Vazgeçtim Aslı'dan.
Geçtim gölgeden.
Aslına geldim.
Yandım.
Kul oldum.
Yandım.
Kül oldum.
Yandım.
Gül oldum.

Durdum namaza.
Miracına geldim.
Niyaza durdum.
Nazla beni.
Nazarında tut.
Bakışınla sar beni.
El üstünde tut beni.
Bırakma ellerimi.....

Senai Demirci

 

 
  Toplam 75795 ziyaretçi (140769 klik) burdaydı! ARAMADIN KI, BULASIN.....  
 
***"Bir damla gözyaşında saklı “Can” ,,, Bir damla gözyaşı “Can”a hayat bulduran ..."*** "Suskunluğumu en güzel dua kıl YA RABB! ...."*** Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol